27 Ocak 2008 Pazar

Arap kaligrafisi ve putlaşma



Hassan Massoudy'nin işlerini ilk olarak okul kütüphanesinde görmüştüm. Arapça bilmediğim için ne yazdığını anlamıyordum ama bütünün formu bazen anlamın kendisi oluyordu. Hat sanatının bu müthiş tekniğiyle, formun tamamı bir kuş bazen de elma, armut formu alıyordu. Rönesans dönemi Meryem ve bebek İsa tasvirlerine nasıl bir gözle bakıyorsam, hat sanatını da o gözle inceliyordum elbette, ama bu tasvirler herkes için aynı manayı ifade etmiyor.
Lisede elimizde renkli fotokopiler, isa tasvirleri çizip duruyorduk. Çantalarımızdan bunları çıkarıp hocalarımızın önüne koyup
"kolu sakat, bedeni uzun, şurası böyle, şurası şöyle" diye eleştiri alıyor, atölyelerde çeşitli sanatçıların yaptığı incilden hikayelerle dolu duvarlar arasında ders işliyorduk. Kocaman kocaman kağıtlara İsa'nın kaşını gözünü yanağını çizerken bütün kutsallıktan sıyrılmış acı çeken bir adam bazen de mitolojik bir karakter oluveriyordu. Meryem'de ise asıl önemli olan kıvrım kıvrım kıvrılan kumaş drapelerinin girintileri çıkıntılarıydı. Michelangelonun yaptığı dini heykeller, heybetli ve muazzamdı ama bir Zeus heykelinden farkı yoktu anlam olarak gözümüzde. İsmi Musa değil de Hades, Meryem bir Hera olabilirdi.

Oysa bütün bu resimler ve heykeller, halkın gözünde çok önemliydi, 'okuma yazma bilmeyenlerin incili'ydi. Çocukken okududuğum kitaplardaki illustrasyonlar beni çok etkiler kitaptaki karakterlerin aynen o şekilde gözüktüklerini düşünürdüm.
Yetişkin olmayan algı için görsellik en önde olandır. Bugün tanrı denilince birçok kişinin aklına yaşlıca, kır saçlı bir erkek gelecektir. Hristiyanlık, Romanın dini yapısını aldı, muhafazakarlaştırdı. Putlaştırma dediğimiz idolleştirmenin şekli, görseli
aynen devam etti. Üzerine birde 'haç' formunda bir simge ekledi.

İslam ise resim sanatını yasaklayarak ve tanrıyı cinsiyetsizleştirerek bu putlaştırma durumuna karşı koymayı tercih etti.
Bunun nedeninin ekonomik, politik, kültürel veya manevi nedenlerinden bağımsız olarak hepimizin bildiği "putları kırmak"
söylemi. Kafasındaki dikenli taçla çarmıha gerilmiş İsa tasvirine karşı, Muhammed'in yüzü çizilmez. İslam sanatı, figüratif resim ve heykel yerine geometrik formlara ve kaligrafiye yöneldi.

İmgeler o kadar güçlü ki, evde uygunsuz durumlar karşısında ikonaların veya dini resimlerin üzerini örten hristiyanlardan,
namaz kılacağı ortamda resim bulunmamasına dikkat eden müslümanlara kadar etkiliyor. Oysa gözden kaçan, idolleşen nesnenin sadece resim veya heykel olması gerekmediği. Harflerin biraya geldiklerinde oluşturdukları form gibi.
İdolu, idol yapan gücün ona devredilmesi, büyülü nesne haline gelmesidir.

Arapça, Fenike kökenli bir alfabe olmasına rağmen sanki Allah'ın biçim verdiği bir dil ve yazı sistemiymiş gibi algılanıyor.
Belirli formların kutsallaştırılması ezoterik anlamda belki kaçınılmaz bir süreçtir fakat "islam'da put yoktur" önermesini sorgulamayı getiriyor. Eğer bu put değil, sembolse Roma paganizmi veya Arap paganizminde de heykellerin tanrının sembolü olduğunu hatırlatmak gerekir.

Bir nesneye değer vermek. saygı göstermek ile putlaştırmak arasındaki ince çizgi kutsal kitaplarda daha belirginleşiyor.
Matbaada, matbaa boyalarıyla basılan, seriler halinde ciltlenen Kuran'lar, evlere girince sanki tanrısal bir kargoyla eve gökten getirilmiş gibi algılanıyor. Üzerinde Arapça yol tarifi olan bir kağıdı kutsal diye saklayabilirsiniz. Eğer Arapça biliyorsanız da
sözcükleri yazalışlarını kutsal bir biçim olarak algılayıp üzerini örtmek ya da odadan çıkmak zorunda kalabilirsiniz.

1 yorum:

fizikci dedi ki...

Kuran'a alfabesine saygı Türk kültürüne has bir durumdur. Türkler Arapça bilmedikleri için Arap alfabesinde yazılmış bir metne ne olur ne olmaz diye saygılı davranırlar. Ama zırcahil olanlar dışında müslümanların hemen hepsi asıl saygı duyulan şeyin kaligrafi değil mana olduğunu bilirler.

Arap memleketlerinde durum çok daha farklıdır. Onlar hangi yazının Allah sözü, hangisinin insan sözü olduğunu kolayca anlarlar. Kaligrafiye saygı gösterme durumları yoktur. Yalnız Araplar Kuran'a da bizim gibi saygılı davranmazlar. Hacca giden Türklerin bu durum tuhafına gider: "adam Kuran'ı yere koyup öyle okuyor, yatarken başının altına yastık yapıyor" falan diye eleştirirler.. Ama "Kuran'ın sizin göstermelik saygınıza, evin yüksek bir yerine asmanıza ihtiyacı yoktur, önemli olan onu anlamanızdır" derseniz "doğru" derler. Doğru söze kim ne diyebilir ki..

Kur'an'ın putlaştırılması, manasından çok harflerine itibar edilmesi, Müslümanlar açısından ciddi bir problem. Bu probleme neden olan ise Osmanlı'nın son dönemindeki cehalet ve fakirlik, ve bunun ardından gelen, dini kamusal alandan kovmaya çalışan, camileri ambara dönüştüren, Kuran eğitimini yasaklayan tek parti zorbalığı.

Neyse ki günümüzde müslümanlarda dini şuur her geçen gün artıyor. Kur'an mealleri, Kur'an üzerine yazılan kitaplar, sırf Kur'an'ı daha iyi anlamak için Arapça öğrenmeye çalışan insanlar artıyor.

Müslümanlar entellektüel olarak zenginleşirken, dinlerini daha iyi anlama, hurafelerden koruma konusunda da daha bilinçli hale geliyorlar. Bu durumu anlatan bazı yazarlar "günler baharı soluklarken.." gibi başlıklar atıyor yazılarına.

Müslümanların hurafelerden kurtulup, daha aklı başında, şuurlu insanlar haline gelmelerinin çok olumlu sonuçlarını görüyoruz bugün. Bence buna en önemli örnek: sayıları binlerle ifade edilen bütün dünyaya açılmış Türk okulları. Anadolu insanının yardımlarıyla açılan bu okullar 50-60 sene sonraki dünyanın durumunu belirleyen en önemli dinamiklerden biri olmaya aday.

Blog Arşivi

Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
sebnemersin@gmail.com